ANLATIM BİÇİMLERİ * Açıklayıcı Anlatım
* Betimleyici Anlatım,
* Öyküleyici Anlatım,
* Tartışmacı Anlatım , olmak üzere dört grupta incelenir.
Açıklayıcı Anlatım
Okura bilgi vermek, okuru bir konuda aydınlatmak, bir konuyu açıklamak, bir şey öğretmek amacıyla kullanılan anlatım biçimine açıklayıcı anlatım denir. Açıklayıcı anlatım genellikle makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri... gibi eser türlerinde kullanılır. Başlıca özellikleri şunlardır:
* Genellikle nesnel anlatım kullanılır.
* Sanatlı söyleyişlere yer verilmez.
* Dili yalın ve anlaşılırdır.
* Daha çok düşünce yazıları, bilimsel yazılar, ders kitapları, ansiklopedilerde rastlanılır.
Örnek: “...Evrende sayısız gök cisminin oluşturduğu kümelere galaksi; çevresine ısı ve ışık yayan gök cisimlerine ise yıldız denir. Güneş bir yıldızdır. Bir galakside yer alan yıldızlardan bazılarının bir araya gelerek oluşturduğu gruplara ise sistem denir. Dünya Samanyolu Galaksisi’nde bulunan Güneş Sistemi’nde yer alır...”
Betimleyici Anlatım
Canlı ve cansız varlıkları en ince ayrıntılarına kadar anlatma sanatına tasvir (betimleme) denir. Çevremizde gördüğümüz her şey betimlenebilir. Betimleyici anlatımın genel özelliklerinden bazıları şunlardır:
* Betimlemelerde görsellik vardır. Genellikle görülen varlıklar betimlenir.
* Betimlemelerde görmenin dışında koklama, tatma, duyma, dokunma gibi diğer duyulardan da yararlanılabilir.
* Betimleyici anlatımın kullanıldığı yazılarda niteleyici sözcüklere sıkça rastlanılır.
* Betimleyici anlatımı kullanan bir yazar ayrıntılara çok dikkat eder ve varlıkları birbirlerinden ayıran özelliklere bolca yer verir.
Örnek: “Çoban Mehmet ile evlenecek olan Zehra, insanın rüyasına girse korkutacak kadar acayip bir mahluk, bir nevi delidir. Kına renginde çalı gibi sert, karmakarışık saçları, balmumu gibi renksiz yüzünde yine o renkte çilleri, daracık alnı ile bir hizada korkunç gözleri vardır.” Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu
Betimleyici anlatım yazarın anlatıma kendi duygu ve düşüncelerini katıp katmamasına göre izlenimsel ve nesnel (açıklayıcı betimleme) olmak üzere ikiye ayrılır:
İzlenimsel Betimleme
Yazarın kendi duygu ve düşüncelerini de içeren betimleme türüdür. Öznel bir anlatıma sahiptir. İçerdiği yargıların doğruluğu kişiden kişiye değişebilir. Edebi eserlerin birçoğunda da izlenimsel betimleme kullanılır. Çünkü yazarlar genellikle gördüklerine kendi yorumlarını da katarlar.
Örnek: "Eylül sabahının bu kapanık ve serin gününde bahçenin bütün ağaçları durgun ve karanlık... Havuzların suları, bulutlu gökyüzünün yansımalarıyla kirli bir katran renginde...Neşesiz fıskiyeler havada tutunamıyor. Derinden derine, perişan kuş feryatları, bin tempoda hayvan bağırmaları duyuluyor. İnsan daha kapıdan girerken bir gurbet ve ıstırap bahçesinin eşiğine ayak bastığını anlıyor.” (Ahmet Haşim, Bize Göre)
Nesnel Betimleme (Açıklayıcı Betimleme)
Yazarın kendi duygu ve düşüncelerini içermeyen betimlemelerdir. Bu tür bir betimleme yazmakta olan bir yazar anlatıma kendi duygularını katmamaya, yani objektif kalmaya titizlik gösterir.
Örnek: “Numaralı maroken koltukları yataklı vagon gibi önceden kiralanan lüks otokarlardan minimini kaptıkaçtılara kadar son derece zengin çeşitler. Kamyonlar vardır ki İstanbul’daki benzin kamyonları gibi alçak kenarlı bir tekneden ibarettir. Yalnız bunlara teneke yerine insan oturtulacağından içlerine bir miktar arkalıksız kahve iskemlesi konmuş, dört köşesine dikilen dört sırığa da bir tente çekilivermiştir.” (R. Nuri Güntekin, Anadolu Notları)
İnsanları anlatan betimlemelere portre denir. İnsanın dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziki portre; insanın iç dünyasını, ruhsal yapısını, karakterini anlatan portrelere de ruhsal portre denir. Ruhsal portrelerde görsel ayrıntılar bulunmaz. Ruhsal portreler kişilerin görülebilen özelliklerinden çok karakterlerini betimlerler.
3. Tartışmacı Anlatım
Herhangi bir alanda ileri sürülen bir görüşün yanlışlığını kanıtlamak, o tezi çürütmek veya değiştirmek amacıyla yazılan yazılarda kullanılan bir anlatım biçimidir. Tartışmacı anlatımın genel özelliklerinden bazıları şunlardır:
* Daha çok eleştiri, makale, deneme... gibi düşünce yazılarında kullanılır.
* Ortaya atılan görüşler genellikle kanıtlanır.
* Yazının başında yazarın karşı çıktığı düşünce belirtilir. Daha sonra yazar bu düşünceleri hangi yönden ve neden yanlış bulduğunu açıklar. Sonra da bunları kanıtlarla desteklemeye çalışır.
* Gerek duyuluyorsa örnekler, bilirkişi raporları, konunun uzmanlarının sözleri, bilimsel araştırma sonuçları, sayısal veriler... gibi kanıtlar gösterilerek okuyucu ikna edilmeye, inandırılmaya çalışılır.
* Devrik cümlelere de rastlanılabilir.
* Sohbet ve söyleşi gibi rahat, samimi bir dile sahiptir.
Örnek: “Türkçenin kurallarına uygun olarak dikkatle türetilen güzel, yeni terimlere Türkçe yerine Öztürkçe diyerek bir ayrım yapmak, hele hele bu terimlere uydurmaca demek büyük bir hatadır. Kaldı ki diğer Türk budunları [halkları, toplulukları] ile dil birliğimizi bozuyor diye, Türkçe terimlere karşı çıkanlar herhalde çoğu kez yanılmışlardır. Çünkü o ‘yeni’ terimlerin bir çoğuna ya da benzerine Kazak, Özbek gibi Türk lehçelerinde rastladım.” (O. Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe)
4. Öyküleyici Anlatım
Olayları bir akış halinde; yer, zaman, kişi ögeleri üzerine kurulmuş bir anlatım biçimidir. Daha çok roman, hikaye, anı, gezi, biyografi, otobiyografi, tiyatro... gibi eser türlerinde kullanılır. Olay: eserde yer alan kişi ya da kişilerin yaptıkları işlerdir. Olaylar olağanüstü olabileceği gibi günlük yaşantımızda sık sık karşılaştığımız türden de olabilir. Olaylar yer, zaman ve kişilere bağlı olarak gerçekleşir. Öyküleyici anlatımın genel özelliklerinden bazıları şunlardır:
* Betimleyici anlatımdan farklı olarak zaman ve olay kavramlarına sahiptir. Betimleyici anlatımdaki bir resim karesi gibi tek bir zamanın anlatılmasının aksine öyküleyici anlatımda zaman hareket halindedir ve gerçekleşen olaylar barındırır.
* Olaylar genellikle geçmiş zaman kullanılarak anlatılır; ancak şimdiki zaman kullanılmış anlatıma sahip eserler de vardır.
* Olaylar oluş sırasına göre anlatılır.
* Anlatılmak istenen düşünceler olayların içindedir.
Örnek: “Yusuf’u çenesinin altından tuttu, başını yukarıya doğru kaldırdı. Fakat Yusuf silkindi ve başını geri çekti. Yavaş yavaş odanın bir köşesine çekildi. Tahkikat bitip hiçbir iz bulunmadan kasabaya dönülürken Yusuf da beraberdi. Köyden tedarik edilen küçük bir atın üzerinde dimdik duruyordu. Yalnız gece, Kaymakam’ın evinde yatağa yatırıldığı zaman, kendini kaybetti ve iki gün ateşler içinde sayıkladı.” (Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf)
“Kadın bir gözyaşı seline boğulur gibi ağlayıp dövünmeye başladı. Kübra başını kaldırarak anasına baktı, fakat bir şey söylemeden ve en küçük bir harekette bulunmadan başını tekrar yorganların arasına soktu. Bu sefer de onu teskine filan çalışmayarak susmasını bekledi. Kadın biraz sonra gözlerini koltuğunun yenine silerek tekrar anlatmaya başladı. İlk zamanlarda sözlerini hıçkırıklar kesiyor ve hiçbir şey anlaşılmıyordu...” (Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf)